Suyun Değerini Anlamanın Günü…
22 Mart tarihi, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan edildiğinden bu yana Dünya Su Günü olarak kutlanmaktadır. Bilindiği gibi BM desteği ile her yıl suyun değişik bir konudaki öneminin altı çizilerek farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. Her ne kadar farkındalık çalışmaları tam gaz yürüse de dünya su konusunda her geçen gün ciddi bir çıkmaza doğru sürükleniyor
Daha önceki yıllarda defalarca altını çizdiğim gibi doğal kaynaklardan edindiğimiz iyi kalitede suyun miktarı gün geçtikçe azalmaktadır. “Su; yaşam için en temel kaynak, sağlık için ise bir gerekliliktir. Dünya’da suyun bulunduğu yerler geçim için kritik bir tayin edici görevi görüyor. Küresel olarak yeryüzündeki tatlı suyun %70 ‘i toprağı sulamak ve yiyecek sağlamak için, % 22’si imalat ve enerji için, % 8’i ise içmek, sıhhat ve dinlenmek için kullanılıyor.”
Günümüzde 2 milyarın üzerinde insan nüfusu ciddi bir susuzluk riski ile karşı karşıyadır. UNICEF’in öngörüsüne göre 2040 yılına kadar dünya 18 yaş altı çocuk nüfusunun her dördünden biri yani yaklaşık 600 milyon çocuk ciddi susuzluk çeken bölgelerde yaşayacaktır. 2030’a kadar 700 milyonun üzerinde bir insan nüfusu susuzluk nedeniyle göç etmek zorunda kalacaktır. “Kirli suların yol açtığı hastalıklardan her yıl 2,2 milyon insan ölüyor, her 8 saniyede bir bebek can veriyor. Kirli su kurbanlarının çoğu gelişmekte olan ülkelerde. Halen 1,2 milyar insanın içecek suyu yok. Dünya nüfusunun üçte birinin yani 2,4 milyar insanın su arıtma tesisi yok. Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüketimi ise 6 kat arttı. Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının yüzde 70’i, kanalizasyonun yüzde 90’ı doğrudan su kaynaklarına veriliyor. Birleşmiş Milletlerin “Dünya Su Gelişim Raporu” ile çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, dünyanın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı son yüzyılda 0,6 derece arttı. Buna petrol ve kömür gibi yakıtlardan çıkan gazlar ile diğer sanayi ve atık gazlarının önemli katkı yaptığı belirtiliyor. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülüyor. Tahminlere göre, yüzyılın sonuna kadar dünyamız 1,8 ila 4 derece arasında ısınacak, deniz seviyeleri 28 ila 43 santimetre yükselecek, buzulların tamamı yüzyılın ikinci yarısında eriyecek, bu durum iklim değişiklikleri ve tropikal fırtınaların yoğunluğunda artışa neden olacak.”
Aslında endüstrileşme bu denli hızlı gelişmezken su kaynakları yeryüzündeki doğal su çevrimi sayesinde tekrar tekrar kullanılabilir hale gelmekteydi. Yani kirlense dahi doğa onu temizleyerek tekrar kullanımımıza hazır hale getirmekteydi. Ama artık özellikle sanayi tesislerinin kullandığı suların doğal çevrim ile tekrar kullanılabilir hale gelmesi çok uzun sürmekte, bazen neredeyse imkansızlaşmaktadır. Yani artık “Atıksu” adından anlaşılacağı gibi atılan bir su kaynağı olmaktan çıkmalı ve tekrar kullanılabilirliğinin alternatif çözümleri aranmalıdır. Bunun için de küresel bir su yönetimi ve politika şarttır. Bu nedenle BM’in Su Gününe gösterdiği destek ve ısrar çok anlamlıdır.
Aşırı su tüketimi ve sanayileşmenin getirdiği negatif etkiler dünyamızı gün geçtikçe yaşanmaz bir hale getiriyor. Sadece içme suyu olarak değil, sanayide de kullanılan suyun belli karakteristik özelliklere sahip olması gerekir. Gerek yardımcı işletmelerde kullanılan suyun kalitesi, gerekse bizzat ürüne dönüşen proses suyunun kalitesi endüstriler için sürekli takip edilmesi gereken bir parametredir. Aksi taktirde su sistemlerinde yüksek ısı transferi olan proseslerde, borulama ve ekipmanlarda depozitlenme, birikinti ve suyun aşındırıcı, çözücü özelliklerden dolayı korozyon sorunları yaşanmaktadır. Sürekli temiz ve kaliteli su kaynağı bulunamayacağına ve artık doğanın kendi kendini temizlemesinin soruna çare olmaması bizleri yeni teknoloji arayışlarına yöneltmiştir. Aslında doğal prosesleri desteklememiz doğamızın birçok şeyi kendi başına onarmasına da imkân verebilmektedir. Buna en iyi örnek atıksu arıtma tesisleridir. Örneğin bir evsel atıksu tesisinde doğadaki bazı bakterilerin havalandırma havuzlarında adeta birer işçi gibi kullanıldığı prosesler bulunmaktadır. Bu bakterilerin kirlilik yaratan öğeleri parçalamaları ve bir son ürüne çevirmeleri sağlanmaktadır. Oluşan son ürün yani çamur, susuzlaştırılarak oluşturulan kirlilik minimize edilebilmektedir. Yani atıksu; kullanılabilir arıtılmış su ve çamur bileşenlerine ayrılabilmektedir.
Arıtılmış su ileri arıtma teknolojileri vasıtasıyla tekrar kullanıma yönlendirilebilmektedir. Firmalar günümüzde artık “Zero Liquid Discharge” yani suda sıfır atık hedefleri üzerine projeler geliştirmektedir. Her ne kadar atıkların doğru bir şekilde arıtılması önemliyse bir o kadar da az atıklı üretim teknolojilerinin tercih edilmesi önemlidir. Bu global bir yaklaşımı gerektirir. Yani sadece birkaç ülkede tercih edilmesi global olarak bir fayda sağlamaz. Ya da daha gerçekçi ifade ile olacakları sadece kısa bir süre geciktirecektir. Bu trend yukarıda da söylendiği gibi 2030’lu yıllarda dünyamızın yarı nüfusunun susuzluk çekeceğini ön görüyor. Ülkelerin bu sarmaldan çıkışının tek yolu eldeki kaynakları akılcı kullanmaktır. Yani kirliliği kaynağında minimize edecek çözümler, doğru su kullanımı ve oluşan atıksuyun en mükemmel şekilde tekrar kullanılacak hale getirilebilmesi önceliklerimiz olmalıdır. Artık eski teknolojiler terk edilerek daha az atıklı ve daha kolay arıtılabilen teknolojilere yönelinmelidir. Kesinlikle su politikaları geliştirilmeli ve sürdürülebilir bir anlayışla şekillendirilmelidir. Beşikten mezara anlayışı ile toplumun her bireyinin yaşamı boyunca izlemesi gereken bir politikayı gereklidir. Yani dişini fırçalayan çocuğumuzdan, çamaşır yıkayan ev hanımlarına veya daha büyük ölçekte düşünürsek; kâğıt fabrikalarında su şartlandırmadan sorumlu departmandan rafinerilerdeki su tesisleri mühendislerine kadar bu anlayışı kalıcı bir şekilde yerleştirmemiz gereklidir. Su ve çevre konusu ilköğretimde ayrı bir ders olarak müfredata konması, her yaşta doğru su kullanımını özendirici politikalar ve işyerlerinde konuya özel günlerin amacına uygun değerlendirilmesi çözümün başlangıcı olabilir. Zira her konuda olduğu gibi ilk önce “eğitim” şarttır.
Yazıma son vermeden bazı endüstrilerde kullanılan su miktarları hakkında kısa kısa bilgiler vermek isterim. Aşağıda görüldüğü gibi 1 dilim ekmeğin soframıza gelmesi için 40 litre, 1 otomobilin ise üretilmesi için neredeyse 400 ton su kullanılıyor.
Dünya nüfusu bu hızla arttıkça ve insanoğlunun sürekli daha iyisini, teknolojiğini veya yeni modasını tercih etmesi devam ettikçe sizce yaşlı dünyamız buna daha ne kadar dayanabilir?
1 lt Kola 9 lt
1 bardak (200 ml) elma suyu 190 lt
1 kg buğday 1300 lt
1 dilim Ekmek 40 lt
1 kg Pirinç 3400 lt
1 adet Küp şeker 7,5 lt
1 adet A4 Kağıt 10 lt
1 adet tişört 250 gr pamuk 2700 lt
1 kg biftek 15500 lt
1 adet kot pantolon 1 kg pamuk 10800 lt
1 çift ayakkabı 1 kg deri 16600 lt
1 Otomobil 300-400 m3
Benim önerim; bu sene 22 Mart günü; hepimiz evimizde en azından 10 dakika bu konuya zaman ayırarak ailece tartışabilir, suyun bizler için hayati öneminin altını çizebiliriz. Özellikle çocuklarımıza su ve atıksu ilişkisini, doğal su çevrimini ve geleceğin onların inisiyatifinde olduğunu anlatabiliriz. Endüstrileşmenin getirdiği en ağır sonuçları yaşayan bir jenerasyon olarak suyun önemini nihayet özümsedik, geç de olsa değerini anladık. Ama çocuklarımız bizim edindiğimiz tecrübeler sayesinde konuya daha donanımlı bakabilir ve geleceklerini şimdiden şekillendirebilirler. Bence platform oyunları ve mobil cihazlarla sergiledikleri performanslara bakılırsa bu konu onlar için bir “çocuk oyuncağı” olabilir, ne dersiniz?
Alper Tunga DOST
Kaynaklar:
1. Sir Nicholas Stern, “Stern Review on the Economics of Climate Change”
2. Hürriyet Gündem
3. United Nations dökümanları